Kolektif Sorumluluk ve Gazze: Soykırım Döneminde Arap Çocuk Edebiyatı Çalıştayından İzlenimler
- Sarıgaga
- 14 Eki
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 15 Eki

Geçtiğimiz hafta başında, Gazze’deki ateşkes imzalanmadan sadece birkaç gün önce, çocuk kitapları alanında çok önemli bir buluşma gerçekleşti. Filistin’in Batı Şeria bölgesinde faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşu Tamer Institute for Community Education (Tamer Toplumsal Eğitim Enstitüsü), 5–6 Ekim 2025 tarihlerinde Ürdün’ün başkenti Amman’da “Soykırım Döneminde Arap Çocuk Edebiyatı Çalıştayı” düzenledi.

Bu kapsamlı program, birçok yazar, eğitimci ve akademisyeni bir araya getirdi; hem akademik derinliğe sahip hem de duygusal yoğunluğu yüksek sunumlara sahne oldu. Biz de çalıştaya çevrimiçi olarak, dinleyici sıfatıyla katılma şansı bulduk.
Her ne kadar sunumlar çoğunlukla akademik düzeyde olsa da, Gazze’de çocuklarla doğrudan çalışan kolaylaştırıcıların paylaşımları sırasında ekran başında sessizlik hâkim oldu; içe akan gözyaşları, söylenemeyenleri dile getirdi. Arjantin asıllı yazar Veronica Salinas ve Lübnanlı yazar Fatima Sharafeddine, Gazzeli çocuklar için yazmaktan söz ederken, konuşmalarına güçlükle devam edebildiler.
Aşağıda, not alabildiğim ve çeviri bağlantısının izin verdiği ölçüde dinlediklerimi aktarmak istiyorum; çünkü bu buluşma, çocuk kitaplarıyla ilgilenen herkes için ilham verici olduğu kadar, sarsıcıydı.
Travmanın Dili: Dr. Ismail Nashef’in Sunumu
Açılış konuşmasını Tamer Enstitüsü yöneticisi Rennad Qubbaj yaptı. Ardından seminerin ana konuşmacısı, Doha Yüksek Bilimler Akademisi’nde antropoloji ve sosyoloji alanında çalışan Dr. Ismail Nashef söz aldı.
Nashef, “soykırımı yaşayan çocukların bu deneyimi nasıl zihinlerine kaydettikleri ve bir gün nasıl dışa vuracakları” üzerine düşündüren bir konuşma yaptı. Ona göre, travma yaşanırken anlaşılamaz; etkileri zamanla, çoğu kez bir başka travma sırasında ortaya çıkar.
Filistin halkının 1948 Nakba’dan, 1967 Savaşı’na, Sabra ve Şatilla Katliamı’ndan İntifada’lara uzanan bir zincir içinde sürekli travmalar yaşadığını hatırlattı. 1948’de çocuk olanların ancak 1980’lerde kendi çocukluklarını yazabildiklerini; yani travmanın dışa aktarımı için yeni bir travmaya ihtiyaç duyulduğunu anlattı.
Dr. Nashef’e göre önceki kuşaklar hikâyelerini otobiyografi aracılığıyla kaydetmişti; ancak bugün, dijital çağın diliyle yeni anlatı biçimleri doğuyor.“Soykırım öncesi bir dünyadan değil, soykırım sonrası bir dünyadan söz ediyoruz” diyerek, bu acıyı aktarabilecek yeni bir dilin oluşmakta olduğunu vurguladı.

Gazze’den Bağlanan Sesler
Çalıştayın en dokunaklı bölümlerinden biri, Gazze’de çocuklarla çalışan kolaylaştırıcıların çevrimiçi olarak katıldığı oturumdu.
Kendi psikolojik dengelerini koruyarak çocuklara destek olmaya çalışan bu eğitimciler, acılarını içlerinde yaşayıp çocuklara umut aşılamaya çalıştıklarını anlattılar. Meslektaşlarıyla dayanışmanın ve çocuklarla birlikte basit etkinlikler yapmanın kendilerini ayakta tuttuğunu söylediler. En çok da daha fazla materyal ve profesyonel destek ihtiyacını dile getirdiler.
Deniz, Hafıza ve Direniş
Yemenli araştırmacı Dr. Mohammed Muharram, “Buthaina’nın Gözü: Yemen Savaşı’nda Çocukluğun ve Hafızanın Blue Humanities Bağlamında Görselleştirilmesi” başlıklı sunumuyla çalıştayın en dikkat çekici konuşmacılarından biriydi.
Muharram, Mavi Beşerî Bilimler (Blue Humanities) kavramını tanıttı — denizler, nehirler, okyanuslar ve su ile insan kültürü, edebiyatı, tarihi arasındaki ilişkilere odaklanan yeni bir disiplin.
Bu bakış açısından Filistin direnişini ele alan Muharram, “Nehirden Denize Özgür Filistin” sloganından, deniz yoluyla gönderilen insani yardımlara, Küresel Sumud Filosu'na, kadar birçok sembolün anlamını çözümlerken, Gazzelilerin tüm tehlikelere rağmen denize gitmeyi sürdürmesinin direnişin bir biçimi olduğunu söyledi.
Yemenli küçük bir kız olan Buthaina’nın hikâyesiyle sunumunu derinleştirdi: 2017’deki bir bombardımanda ailesini kaybeden altı yaşındaki Buthaina’nın, gözlerini aralayarak görebilmeye çalıştığı fotoğraf tüm dünyaya yayılmıştı. Muharram, bu görüntünün savaşın çocukluk üzerindeki yıkıcı etkisini sembolleştirdiğini anlattı.

Sanat, Mimari ve Hafıza
Hala an Naji, mimari ve sanatın travmayla baş etmedeki rolünü inceledi. Gazzeli çocukların ev kavramını nasıl algıladıklarını, ev yıkıldığında yaşanan travmanın büyüklüğünü anlattı. Basit çizimlerin bile çocukların zihninde “yeniden inşa” süreci başlattığını vurguladı.
Aysheh Maslemani ise Kudüs’te öğretmenlik yapan bir Filistinli olarak, çocukların nasıl susturulduğundan, sınıflarda savaş hakkında konuşmanın yasaklanmasından bahsetti.
Shereen Kreidieh, Lübnan’ın Bekaa Vadisi’ndeki gezici kütüphanelerle çocuklara ulaşma çabalarını ve bibliyoterapinin iyileştirici gücünü paylaştı.
Veronica Salinas göç temalı kitaplarını anlatırken, yazar Fatima Sharafeddine ise ev hapsindeki Filistinli çocuklarla yaptığı çalışmalardan örnekler verdi.
Kolektif Bir Sorumluluk Olarak Çocuk Edebiyatı
Tamer Enstitüsü’nün bu semineri, yalnızca Filistin’de değil, dünyanın her yerinde baskı, savaş, adaletsizlik ve soykırım koşullarında çocukların duygularını ve dışa vurumlarını anlamak açısından çok kıymetliydi.
Katılımcıların ortak düşüncesi şuydu: Çocuk edebiyatı alanında çalışan herkes —yazarlar, yayıncılar, eğitimciler— bu kritik dönemde kolektif sorumluluğa sahip olarak daha angaje olmalı.
Seminer, en kısa zamanda yeniden buluşma temennisiyle son buldu. Ve elbette, hepimizin kalbinde yankılanan cümleyle kapandı: Özgür Filistin!